Değerli Başkanımız Şebnem Hocamızın Biz Hekimlere Mektubu: “Buradaydık, Buradayız, Burada Kalacağız”
Aylardır sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Aylardır yürüyüşlerle, forumlarla, nöbetlerle, görevden göreve koşarak taleplerimizi haykırıyoruz. Haklarımız için sürdürdüğümüz mücadelede, 14 Mart Tıp bayramının, Büyük Beyaz Görevimizin arifesinde, Büyük Beyaz Buluşmamızı karanlığa inat beyaza kesmiş bir İstanbul’da gerçekleştiriyoruz bugün.
Sağlık Bakanı bizlere bayram mektubu göndermiş, bilmem size de geldi mi? Nasıl bayram mektubuysa artık; “haklarımız, taleplerimiz konusunda geliştireceğimiz dilin, tutumdaki üslubun mesleğin doğasıyla örtüşmesi gerekir.”, demiş. Haklarımızı nasıl talep etmemiz gerektiğini söyleyivermiş kendince. Hastalarımızı ihmal ettiğimizi ima etmiş, sesimizi duyurma üslubumuzu belli ki beğenmemiş.
Aylardır dirençle sürdürdüğümüz mücadelemizin bu büyük buluşmasında Nazım Hikmet’in dediklerine kulak vermeli. Mücadelenin sebebinden başlayıp, isyanımıza uzanan bu yolu anlatmak için onun şiirlerinden; Memleketimden İnsan Manzaralarının Üçüncü Kitabında Doktor Faik Beyin anlattıklarından başlayalım:
“Beni hiç sevmiyor.
Bana düşman.
Ve ümitsiz.
Ben, bu büyük yapıdaki efendiyim.
Sarı bir hap verecek yerde
Ona inadına kötülük eden insan
…Elinden geleni yaptı kendisi
Karısı ölürse kabahat benim
Ben,
Ben, bu büyük yapının efendisi.
Beni sevmiyor
Bana düşman.”
Hangimiz bu günlerde böyle hissetmiyor ki! Düşmanlaştırılmış, yalnız bırakılmış, üstelik o büyük yapıların içine hapsedilmiş, artık efendisi falan değil kölesi kılınmış. “Giderlerse gitsinler” denip kapı gösterilmiş… Yoksulluk sınırının altına mahkûm ettikleri hekimleri, açlık sınırının altında ücretlerle yaşamak zorunda bıraktıkları emeklileri, kölelik koşullarında çalışmaya zorladıkları gencecik meslektaşlarımızı dilindeki şiddetle ananlar bizleri her gün şiddetle karşı karşıya bıraktılar. Sonra bize mektup yazıp; “Sorunların, aşılması zor değil, aşılması kolay sorunlar olduğuna, gerekli emeğin sarf edildiğine inanmanızı istiyorum.” , diyenlere soralım o zaman: Zor değilse neden bu zamana kadar tek bir adım atmadınız?
Tıp Bayramının ilk kutlandığı günü analım bugün. Tıbbiyeli öğrencilerin işgale karşı başlattığı isyanı… Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı ile devam edelim:
“Ateşi ve ihaneti gördük
Ve yanan gözlerimizle durduk
Bu dünyanın üzerinde…
…yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
Düştüler can kaygusuna
Ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
Karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
En azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
Dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
İki kat soyulmamak için”
Evet, 14 Mart isyana işaret eder, biz de direncimizi, birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızı alıp yanımıza, bu bayramı isyanımıza boyayacağız. Karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına sahip çıktığımız Beyaz Yürüyüşümüzden Forumumuza, Beyaz GöREVlerimizden, Beyaz Nöbetlere yan yana durduğumuz her yerde; şiddete, bizi değersizleştirmeye çalışanlara inat değerimizi bilerek, düşmanlaştıranlara inat hep birlikte, bölenlere inat sağlığın üretiminden gelen gücümüzün dayanışmasıyla el ele! Köle olmayı reddediyoruz, hekimlik değerlerimize sahip çıkıyor, “Buradaydık, Buradayız, Burada Kalacağız” diyerek 14-15 Mart’ta Büyük G(ö)REV’e gidiyoruz.
Melih Cevdet Anday’ın umuduyla seslenelim o zaman…
“Yetsin demir çağının beyliği
Yeni bir gün başlıyor demek
Yeryüzünde korkusuz yaşamak”
Haklarımız için isyanımız kutlu olsun, 14 Martların boyun eğmez isyanıyla her birinizi dayanışmayla selamlıyorum.